direksiyonun başındayım...yavaş yavaş gidiyoruz...
çankaya tunalı'nın yaz keşmekeşi sıvanmış dört bir yana...
az önce rutin bir sağlık kontrolünden çıkmış büyük hala...
siyah gri tişörtünün içinde, gereksiz bir sen diliyle
"bak o kremi bastıra bastıra sürmezsen
bacağındaki şişlik inmez, en az altı ay uğraşırsın"
diye kaba saba tekmiller vermiş uzman; büyük halaya...
bu sevimsiz ! "SEN" diline,
kıllanan muratörem bakışı atınca
kalın kollarındaki at nalı saatini sıvazlayarak,
yarısı tütsülenmiş kelle gibi sırıtmış bu kez, bay doktor...
direksiyonun başındayım...
yavaş yavaş gidiyoruz...
ankara tunalı'nın yaz keşmekeşi sıvanmış dört bir yana...
otomobiller, çekiciler, hanzo şoförler
dondurmalarını döke saça yiyen çocuklar bir yanda;
incecik elbiselerinin içindeki ışıltılı tenleriyle
bir bulutun üstünde yürürcesine
yolları nazikçe adımlayan yaz çiçeği kadınlar öbür yanda...
hepsi hayatın içinde...
hepsi burnumuzun dibinde...
hayatın çelişkili kara parçasında
cennet de cehennem de her an her yerde....
hırıldayarak çıkıyoruz tunalının yokuşunu otomobille...
dur kalk ! ilerliyoruz esat caddesinde....
ismin doğrusu küçükesat da ,
esat olmuş işte ağızlarda bin yıldır...
otomobille esat'ta ilerlerken,
kırmızı ışıkta durunca
birden üşüşüyor yine anılar ....
"akasya dondurmacısıydı,
adı BURHANdı değil mi..."
diye fısıldıyor yine,
fil hafızam zihnime...
hıııı...akasyaydı diyorum...
pis pis, kendi kendime kafa sallayarak...
ne çok severdi çocuklar dondurmayı, büyürken...
anneleri de pek bir severdi...
oysa ben çocukken de, büyüdüğümde de
hiç ama hiç sevmedim dondurmayı...
ama kendim sevmesem de, tıpkı bir ayin gibi,
her yaz akşamı alırdım dondurmasını da, ev halkının...
genellikle hepsi de
gün içinde esat / tunalı turu yaparken yedikleri için
ikinci piyango olurdu dondurma seansı, ev halkı için...
çocukların ikisi de büyüdü,
at kadar :)) oldular...
o kadar büyüdüler ki ,
yüzleri sakaldan görünmez oldu,
şimdi bütün bunlar olmuşken
hala çok seviyorlar mı dondurmayı
bilmiyorum...
ama ben hala sevmiyorum dondurmayı....
dondurmayı da sevmiyorum,
bir oltanın başında saatlerce taş gibi durup
balık tutmayı falan da hiç sevmiyorum...
babam taşkın hoca da sevmezdi balık tutmayı...
ama dondurmaya hayır dediğini hiç görmedim :)))
çünkü büyük bir mutlulukla
coşkuyla yemek yerdi taşkın hocam...
bir karpuzu dilimlerken de,
kestiği kabuğun altında kalan kısmı kaşıklarken de
mutlulukla kendinden geçerdi...
ben de, bazen ters ters bakardım
babamın bu aşkla yeme ayinlerine ....
mayıs'ta yine gittim ayağına taşkın hocanın...
çiçeklerini sarmaşıklarını suladım...
artık iyice yerleşen toprağına sakince baktım...
mermer yastığını yatağını yorganını düzelttim kendimce...
herkes artık her yerde mırıldanıyor bir şeyler
ama baba ben sana mayakovski'den şiirler okuyacağım
diye diye cümleler kurdum içimden içimden...
yarım asrı geçirmiş şu halimle bile
hakkıyla tuhaf adamım ya
çocukluğumda da böyleydim...
az çekmedi taşkın hoca da şu tuhaf oğlundan :)))
bir gün , artık baba oğul ikimiz de yaşını başını almışken
"oğlum, med cezirli zihnini anlamak bize artık zor
ama bu zihinle yaşamak, en çok sana zor"
demişti bıyık altından tıslayan gülümsemesiyle....
durur durur , küt diye bir cümle kurardı taşkın hoca;
sanki sıradan bir çiviyi
sıradan bir tahtaya çakar gibi...
oysa, tam o anda bambaşka bir ışık yanıp sönerdi cümlede...
ışığı gördünüz , gördünüz...!
göremediyseniz "veleddalin amin.." dercesine
yürür giderdi taşkın hoca, yeni bir maçı daha izlemeye...
tam o anlardan biriydi işte, bu cümlesi de...
dedim ya, çocukken, yaşıtlarım kendinden geçerken
dondurmalara falan dönüp bakmazdım....
yeşil nohut yerdim demet demet...
taze bakla yerdim sap sap...
leblebi tozuna bayılırdım...
kahve tozu kaşıklardım...
bir de habire okurdum,
bacaklarımı tavana dikip :)))
zihin nasıl bir şey....
küçükesat akasya dondurmacısı BURHAN abiyi
anlatayım diye giriyorum söze,
kelimeler nasıl alıp başını gidiyor...
hasılı kelam;
iki evladım da büyürken
ev halkının bir ferdiydi
AKASYA DONDURMACISI
BURHAN abi....
kasım geldi mi, kapatır giderdi dondurma dükkanını...
nisan'la birlikte o küçücük dükkan
yeniden elden geçip boyanır, önüne iki masa atılırdı...
her seferinde, ayaküstü derin sohbetler ederdik burhan'la...
memlekete dair...çocuklara dair...insanlara dair...
onun da saçları benimkiler gibi gümüş grisiydi...
severdi uzun gümüş grisi saçlarını eliyle taramayı...
plastik kutulara koyduğu dondurmaların üzerine
envai çeşit soslar dökmeye adeta bayılırdı....
ah burhan abi,
herkes sos sevmez ki :))) diyemezdim...
ki senin dondurmalarının
sosa , süse ihtiyacı yoktu ki...burhan abi...
ve bir de çok severdi dükkanına giren çocuklara
bu bir top dondurma da benden hediye...demeyi...
ve her çocuğa
"okuyun, iyi okulları hedefleyin.." derdi...
o kadar sık tekrarlardı ki bu uyarıyı,
bazen oradaki çocuklarla göz göze gelip
gülüşürdük bu ısrardan dolayı...
bir gün, daha da ışıltılıydı burhan'ın yüzü...
nasıl da kendinden geçen bir mutlulukla
bizim evlat dereceyle ODTÜ'yü kazandı...demişti...
bunu özellikle benimle paylaşmak istemişti
çünkü ben onun gözünde hakkıyla okumuş yazmış
"TRT prodüktörü & mürekkep yalamış" adamdım...
bu cümleyi az önce burhan'ın ağzından yazarken
"bizim oğlan" diye yazdım ama;
sonra tereddüte düştüm burhan'ın evladı kız mı oğlan mıydı diye
evlat diye cinsiyetini belirtmeden yazmam da bundan sevgili okur.
hayat böyle işte...
herkes herkese
bir şekilde değiyor
ve gidiyor....!
KÜÇÜKESAT
AKASYA DONDURMACISI
BURHAN ABİ de
esat'ın bir dönemindeki tüm çocukların
hayatına dokundu ve gitti....
şimdi bu yazıyı yazarken
yeniden okudum ki ,
o dönemin çocuklarından biri,
yıllar sonra büyümüş de
EKŞİ SÖZLÜK'te
burhan abisi için şunu demiş;
"TİPİTİP parasına ,
yani bir sakız parasına
biz çocuklara
çok büyük mutluluklar sattın
onca sene burhan abi...
huzur içinde uyu...
yalnız ;
dondurmanın üzerinde sos olmasın
tamam mı burhan abi :)))"
burhan abi, benim bu yazım bitiyor...
var mı diyeceğin yeni bir şey...
tahminen benden bir iki yaş büyüktün sen...
ve 5 yıldan fazla oldu öleli...
artık sıralama da değişti burhan abi...
ben abi oldum, sen kardeş oldun...
sen 40'lı yaşların sonunda kaldın
ben 50'den devam ediyorum burhan abi,
51, 52 diye...
burhan abi, yazı bitiyor
galiba bu seneki yaz da bitiyor,
benim çocuklarıma da,
yıllar yıllar önce
çocukluklarını yaşarken
bir tipitip parasına
tarifsiz mutluluklar yaşatan
aklının aydınlığından
gönlünün ganiliğinden
daima gülümseyen yüzünden
ve tabi ki gözlerinden
sevgiyle öperim
kardeşim (!) burhan abi...
( 22 temmuz 2019 / ankara / murat örem )