kaç yıl mı oldu...
çok yıl oldu...pek çok yıl...
neredeyse 2 yıl, ehliyetsiz kullandım otomobilimi...
hem de memleketin en civcivli zamanlarında...
neden mi ....
içinde yüklü miktarlı paramın da olduğu cüzdanı
bırakınca bir müessesenin içinde...
ve saniyeler içinde cebellezi olunca cüzdan...
ve tek bir kamera çalışmayınca o anda...
soyunuz da kurumaz kötü insanlar sizin derken oradakilere
ve sokaktan aldığım kestanelerin kabuklarını soyarken sakince
yana yakıla kredi kartlarını iptal ettirdim önce...
bir sonraki gün, tc numaralı kimliğimi çıkardım...
sonra sarı basın kartımı...sonra kurum kartımı...
sonra bir çok ıvır zıvırın peşine düştüm yenilemek için...
ama düşürmedim yolumu bir türlü yeni ehliyet için...
haftalar ayları, aylar yılları kovalar oldu neredeyse....
ben ki yılların kurallı kaideli adamıydım
ama sevmezdim muhtar beyannamelerini falan filan eskiden beri...
gepgenç bir adamken de habire kaybettiğimde nüfus cüzdanımı
her seferinde zayi para cezalarını taşkın hocam öderdi hiç söylenmeden
nur içinde yatsın taşkın hocam...
işte geçerken günler, ehliyetsiz mehliyetsiz
bir gün artık tamam dedi içimdeki dışımdaki ses
yeni ehliyet çıkarmazsan anlatamayacaksın artık derdini...
anlatamayacaksın aklın bir karış havadayken başına gelenleri...
tuttum yolunu, o uzun ve meşakkatli hikayenin...
önceden randevular aldım, raporlar şunlar bunlar...
gözleri iyi görür, ama gözlükle iyi görür minvalince...
çektirdim biyometrik fotoğrafları...
gittiğimde mahşer yeriydi ortalık...
biri yanıp diğeri sönüyordu bankoların...
pat pat vuruyordu soğuk sıcak mühürleri görevliler...
her şey bittiğinde de adresinize iki günde gelir diyorlardı...
bütün bu işler saatler alıyordu yine de...
içimden oflayan, sakin görünümlü ak saçlı adam halimle dolanırken
şak diye tanıdım yine o hüzünlü güzel yüzü...
yine öyle duru yine öyle güzel yine öyle üstten bakıyordu gözleri...
şak diye tanıdı sakin görünümlü asabi yüzümü...
yine öyle ukala, yine öyle bıkkın, yine öyle keskin bakıyordu...
demiştir muhtemelen, o da benim için...
saatler saatleri kovalarken, bankoların ışıkları yanıp sönerken
kah o döndü baktı bu taraflara kah ben dolandım o taraflarda..
bir ara, önce önlü arkalı sonra yanyana oturduk upuzun sıralara...
ama kimse kimseye zinhar, merhaba demedi...
bir merhaba deseydi biri, bitmezdi artık o merhaba...!!!
herkes herkesten korkar gibi
biz de korktuk işte o merhabadan...
zaman akarken, akarken zaman
benden hemen bir önce yandı onun ışığı bankolardan birinde...
upuzuuuun soyadını yazdı kırmızı led lambalar....
ve upuzun saçlarını savurarak ilerledi bankoya...
küçük bir gülümseme yerleşti yüzüne benim tarafıma bakarken...
üzerime alınayım mı alınmayayım mı diye düşünürken ben,
bu kez benim kısa soyadım yandı söndü, kırmızı led lambalarda...
yıllardan sonra yanyana gelmiştik işte, ama bu kez merhabasız...
ben onu tanıdığımda yine böyle upuzun saçları vardı...
yine böyle çok güzeldi, dupduru yüzü kibirli ve çok çok güzeldi....
o beni tanıdığında simsiyah saçlarım sakallarım vardı...
keyfim yerindeyse benim de yüzüme yansırdı o gençlik ışığım...
yanyanayken şiir okur sorardı hemen hınzırca bana kimin şiiri diye...
bu kez bilemeyeceksin ama demeyi de ihmal etmezdi...
bilirim ben bilirim der, tak diye söylerdim şairin ismini :)))
ve bir de tashih yapardım o dizedeki kelime şöyle söylenir diye...
30 yaşında ya vardım ya yoktum...
onun bir kaç basamağı vardı 30 kapısına...
aradan geçen yıllarda defalarca karşılaştığımızda kapı önlerinde
ya o eğmişti başını ya ben havaya bakmıştım ıslık çalarak....
öyle var yok arasında yaşamaktı bizi cezbeden...
sanki bir papatyanın beyaz yapraklarını sayıyorduk birlikte...
koparmak yoktu !!! yoktu koparmak !!!
o kadarın bir adım sonrasına geçersek infilaktı ikimiz için de...
ben onu kendi haline bıraksam infilak ederdi...
o beni kendi halime bıraksa infilak ederdim...
ikimiz de bilirdik bunu...
aradan yıllar geçti...
aradan asırlar geçti....
herkes yazdı çizdi söyledi...
uzaklara gitti geldi....
yakınlarda durdu yürüdü....
duydum ki yeni acılar katmış eski acılarına...
acının bile yakıştığı yüzler vardır ya, öyle bir yüzdü/r onunki...
beyaz sakalların bile kapatamadığı hüzünlü yüzler vardır ya...
öyle oldu son halini duyduğumda yüzüm....
şimdi şu dizeleri sakince okuyun...bir daha okuyun...bir daha ...
"bir tren makas değiştiriyor kalbimde
bir vapur yan yatarak eğleniyor denizle
sanki iki sevgili beşiktaş motor iskelesinde karşılaşmış gibi
tuhaf bir his var, kırgınlık var...." altay öktem
öyle işte !!!!
( murat örem /// 02 ekim 2018 /// ankara ....)
Bazen kelimeler kifayetsiz, manasız kalır duyguları anlatmaya... kalemine sağlık Murat ne güzel anlatmışsın anlatılamayan duyguları.
YanıtlaSilnamıkçım,
Silselamlar sevgiler sana ve ailene biraderim...
Çok içli bir hikaye(karşılaşma) olmuş bu.Duygulandırdınız.
YanıtlaSilsayın mehtAp
Silhayat, bir yanıyla böyle işte...
selamlarımla....
Sade ve etkileyici cümlelerle akıp giden bir yazı, hafiften de bir buğulanma oluyor tüm nesnelerde; tebrikler...
YanıtlaSildeğerli mücahit, teşekkür ediyorum kıymet bilen yorumunuz için...selamlarım ve iyilik dileklerimle...
Sil