*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

19 Temmuz 2018 Perşembe

9 yaşımdaydım....ölümü bilmiyordum...ama "BEŞİKTAŞLI ŞÜKRÜ GÜLESİN" küt diye ölmüştü bir "temmuz" günü... 55 yaşındaydı...büyüdükçe büyüdükçe ben de daha ne ölümler görecektim...!!!




nasıl sıcak bir temmuz günü...otel kervansaray'ın  berberinde traş sıramı bekliyorum…bilenler bilir, artık yerinde yeller esse de  otel kervansaray balıkesir'in güzelim simge yapılarındandı ve eski garajla tarihi istasyonunun burnunun dibindeydi...berberde beklerken elimde tuğla gibi aziz nesin kitapları var...10 yaşında bile değilim...her karne döneminde aldığım yıldızlı pekiyilerin ödülü aslında bu kitaplar…alın terimin özeti şöyle....


1970'lerin başında, o zamanlar da memleketin güzel şehirlerinden olan  balıkesir'in derli toplu ilk çocuk mağazası olarak açılan ÖREM BEBE'nin sahibi,  nur içinde yatası dedem selahi örem her karne döneminde en büyük kağıt banknotla  ödüllendirirdi  beni de,  yıllarca bütün torunlarına yaptığı gibi…ben de hemen kitaba yatırırdım dedemden aldığım sermayeyi :)  akıl/sız/lık işte :) yıllar boyu, yarım asırlık ömrümde kendi kazandığım hatırlı paraları da o kadar çok kitaba yatırdım ki,  her ev taşınmasında koli koli istiflenen kitapları taşımak da taşıtmak da kahır oldu daima…akıllanmadım yani…hatta bir taşınmada nakliye şirketinin çalışanı şunu bile dedi bana gözlerime gözlerime bakarak; “ abi bu ceset gibi kitap kolileri yerine 50 tane buzdolabı taşısam inan bu kadar ağrıma gitmezdi…” güldüm geçtim ben de ….ne deseydim...ah benim güzel kardeşim insanlar ölür buzdolapları çürür ama kitaplar kalır deseydim , muhtemelen ona davulcu yellenmesi gibi gelecekti ve yapacağı işi bile sündürecekti...ah benim memleketim...ah benim sevgili halkım....



temmuz sıcağındaki hikayeye döneceğiz ama şunu da ekleyeyim….dedem  PTT müdürü olarak emekli olmuş ve saat gibi çalışkan bir adam olarak hemen  ÖREM BEBE'yi açmıştı...öncelikli derdi hiçbir zaman para olmadı selahi dedemin...üreten bir insandı...üretene saygı duyan insandı..bir azim ve kararlılık abidesi olarak yaşadı selahi dedem, son gününe kadar....hala hatırlarım örem bebe açılmadan önce torba torba giysiler eve yığıldı...dedemlerin evi o zamanlar balıkesir'in en güzel yerlerinden olan 52 evlerdeydi...ve bugün bile hala 52 evlerin önünden geçerken burnumun direği sızlar...evin içindeki o tatlı dağınıklıkta babaannem de bir şaşkınlık yaşıyordu...biz çocuklara her şey oyundu zaten...aradan 40 yıldan fazla geçse de, yaşananların  hepsi kare kare gözümün önünde....


işte böylesi günlerde açılan ÖREM BEBE balıkesirin tarihi istasyonundan yukarı çıkan milli kuvvetler caddesinin hemen solundaydı...muhtemelen hala faaliyetine devam eden askeri gazinonun 50 metre yukarısında...örem bebe'nin çapraz karşısında da 1970'lerde balıkesirin en büyük gazete ve kitap bayii vardı... emin amcanın dükkanıydı orası...balıkesirliler biraz sert mizaçlı olduğu için deli emin de diyorlardı emin amcaya ama ben severdim onu...o da beni severdi....oğulları ve kızları da vardı emin amcanın....dedemden her seferinde aldığım banknotlarla oraya her gittiğimde kitaplara kalemlere saatlerce bakmama izin verirdi dükkanda kim olursa...işte emin amcadan aldığım kitaplarla kervansaray otelin altındaki lüks(!) berberde 9 yaşın çocukluğuyla traş sıramı beklerken, sehpada duran MİLLİYET gazetesi çarptı gözüme...çocukluğumun milliyet'i ne kadar dolu dolu bir gazeteydi...basında güven yazardı gazetenin başında...ve hakikaten basında güvendi milliyet....çünkü başında ABDİ İPEKÇİ vardı...içinde milliyet isminin olduğu her şey kalite ve emek demekti...

eve de alınıyordu MİLLİYET...ama o günkü gazeteyi orada görüyordum ve 1977 temmuzunda o manşet çakılıyordu zihnime ;  

"ŞÜKRÜ GÜLESİNİ 
GÖZYAŞLARI ARASINDA 
TOPRAĞA VERDİK !!!


hepsi iliklerine kadar BEŞİKTAŞLI olan babam taşkın hocadan, dedemden, amcalarımdan o kadar çok dinlemiştim ki ŞÜKRÜ GÜLESİN'i ve onun meşhur KORNER GOLLERİNİ...kendine özgü samimiyetini...italya yıllarını... gazetedeki haberi görünce aileden biri ölmüş gibi donup kalıverdim...alnımdan sırtımdan sıcak terler aktı  kervansaray otelde traş sıramı beklerken.... içim karardı 9 yaşın çocukluğunda...berbere amca ben sonra geleyim traşa deyip çıktım kervansaray otelin altındaki berberden...yüzüme güneşli bir temmuz rüzgarı dokundu....nasıl üzgünüm....dedemin dükkanı 5 dakikalık mesafede bile değil...yürürken yürürken şimdi şükrü gülesin  öldü mü yani ? dedim  cıklayarak....




anne ve baba tarafımdan büyük ve kalabalık ailemden daha hiç kimseler ölmemişti...ben 9 yaşımdaydım....ölümün nasıl olduğunu bilmiyordum...en yakınlarının ölümünün nasıl olduğunu hiç bilmiyordum....dedelerim sağ ve dipdinçti...babaannem , anneannem amcalarım dayılarım teyzem eniştem hepsi o kadar genç ve sağlıklıydı ki...anne babam kardeşim zaten her an yanıbaşımdaydı...

yıllar geçtikçe o kadar çok ölüm gördüm ki...o kadar çok...ne dedelerim kaldı, ne amcalarım....ne babaannem ne anneannem...ne büyük halam...ne erhan dayım...ne eniştem...ne çocuklarımın annesinin babası annesi....uzak akrabalarım....yazarlar çizerler düşünürler edebiyatçılar sanatçılar...bu usturuplu okur yazar takımının önemli bir kısmı arkadaşımdı...çok yakınımdı bazıları...yıllar içinde hepsini usul usul bıraktım/k geldikleri yere...

en son 2017'nin pis bir şubat gününde, babam taşkın hocayı bıraktık, eski güzelliğinden artık  eser kalmayan susurluk'un, hala tartışmasız  en güzel ve en huzurlu yeri olan susurluk kabristanına.... 

kapattım bir  büyük  parantezi daha, 
gönül hanemde saklayarak !!!


her ölümle ben de biraz daha büyüdüm...
her ölümle ben de biraz daha eksildim...
her ölümle ben de biraz daha nasırlaştım...


şimdi geriye dönüp bakıyorum da sanki ailemden ilk ölüm gibi geliyor bana BEŞİKTAŞLI ŞÜKRÜ GÜLESİN'in 55 yaşındaki sonsuz yolculuğu....şükrü gülesin"in ölüm haberini artık yerinde yeller esen balıkesir kervansaray otel'in berberinde milliyet gazetesinden okuduğumda  9 yaşındaydım...


bugün 50 yaşıma geldim....ve onca yaşanmışlıkla, benim güzel ölülerimin anılarıyla yürüyorum  günışığıyla ...

ve biliyorum ki  
                      "insan sunulmuş bir armağandır hayata 
                   ve hayat sunulmuş bir armağandır insana...."

öyle işte....