*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

14 Kasım 2017 Salı

"yaşım sonbaharın sonu / aklım ilkbaharda...." süreyya berfe....





                           fotoğraf / hakan alptekinoğlu / gökçeada

bana sorarsanız 
sonbahar , so"M"bahardır...
şairlere sorarsanız 
hazandır, hüzzamdır....


birhan keskin'e sorarsanız
yanlış bir yere uğramaktır sonbahar...
ve hışırdayan rüzgardır , yaprak hışırdamaz !!!


artık aramızda olmayan didem madak'a sorarsanız

"sonbaharların kralı gelirmiş meğer istanbul’a
ciğerlerimin filmini çektiler
ciğerlerim artiz oldular icabında
akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu
sigara figüran falan...." 




ahmet hamdi tanpınar'a sorarsanız
kuru güz yapraklarının rüzgarda uçuşmasıdır...


belki de sonbahar yalnızca 
"bomboş kalan"    yaz masalarıdır....!!!

ve geçiiip giden "ömürlerdir" !!!!
kimbilir....

( murat örem / 14 kasım 2017 / ankara....) 
                   
yarın yok vazgeç
bizden sonra gelenler toplar masayı
belki yağmur yağar, siler
vazgeç, bu sevdadan vazgeç

her hikaye bitebilir ansızın
bazen tam alışmışken,
vazgeç

vazgeçme gönül,
bu hançer yarası
zamanın tortusu gibi
yağmurun kokusu gibi
kan gibi, kanar gibi

vazgeçme gönül,
bu sevda şarkısı
gülerken ağlamak gibi
gideni anlamak gibi
kor gibi, yanıyor gibi

yarını yok vazgeç.

boş masası gecenin
bizden arda kalanlar
yarım bir kadeh, yalnızlığın şarabı, iç
vazgeç, bu sevdadan vazgeç

her hikaye bitebilir ansızın
bazen tam alışmışken,
vazgeç

vazgeçme gönül,
bu hançer yarası
zamanın tortusu gibi
yağmurun kokusu gibi
kan gibi, kanar gibi

vazgeçme gönül,
bu sevda şarkısı
gülerken ağlamak gibi
gideni anlamak gibi
kor gibi, yanıyor gibi

boş masası gecenin...

sabahın kimsesizi
yalnızlığın sesi
bana neler öğretti?


10 Kasım 2017 Cuma

10'larca yılda tek tek insanları dönüştürmek için bile alnımın narları çatır çatır çatlamışken, koskoca bir toplumu dönüştüren deha; "ATATÜRK" daha ne yapabilirdi ulan diyorum...57 yılllık ömürde daha ne yapabilirdi !!!




                                                -1987/feriköy öğrenci yurdu -

12 eylül ”  silindiri geçmiş  herkesin üzerinden...

yıl 1981....susurluk ortaokulunda öğrenciyim...


  
bir vesileyle görüşmeye gittiğim susurluk ortaokulu müdür yardımcısı halil dönmez hocamın odasında bir koli içinde Atatürk tabloları görüyorum şömiz baskılı paspartulu...


çok iyi bir çalışmanın çoğaltılmış baskıları 30'a 40 cm ebadında...izin istiyorum bir tane alabilmek için...al tabi evladım diyor halil dönmez hoca...alıp eve getiriyorum  hemen...büyük dolabımın en uygun gördüğüm yerine emek emek yapıştırıyorum....



36 yıldır duruyor orada ATATÜRK…


aradan geçen 36 yılda neler neler olmuyor ki….
okullar bitiriyorum…ortaokullar, liseler, fakülteler…


kitaplar okuyorum 1000'lerce...
tiyatro eserleri izliyorum 100'lerce... 



işlere girip çıkıyorum hep severek yaptığım…
yazmak, konuşmak ve yayın yapmak 
hayatımın mütemmim cüzü  oluyor !!!



çok çok erken evleniyorum…
annem , şu yaşımda hala bana sitem ediyor 
"43 yaşında kaynana yaptın beni murat" diye !!!


yıllar geçince bu kez kız kardeşim evleniyor…
o, benden her zaman çok daha mantıklı...

eh,  bir farkım olmalı benim...
o zaman , ben bir  daha evleniyorum :) 


36 yılda  sevdiklerimi kaybediyorum bir bir…
mecazen kaybettiklerim ayrı…
bir de fiziken kaybediyorum….


yazarlarımı şairlerimi de kaybediyorum...
ne edip cansever kalıyor,
ne cemal süreya...
ne aziz nesin 
ne yaşar kemal.....



bir de erhan dayımı
dedemi babaannemi 
anneannemi amcalarımı eniştemi…
kaybediyorum...



arkadaşlarımı kaybediyorum...
zeytuni gözlü kız ölüyor...küt diye...


zeytuniyle birlikte 
en güzel istanbul günlerim 
gepegençliğim de, 
simsiyah saçlı sakallı halim de  ölüyor sanki...



"baba"  oluyorum aradan geçen 36 yılda...
önce umur örsan geliyor dünyaya 1994 temmuzunda...
sonra arda erhan.....1998 ekiminde...




2017 şubatında  
babam taşkın hocayı kaybediyorum... 



dünya başıma yıkılıyor sanki...
kimselere yaygara yapmasam bile 
hala kendi kendime kaldığımda 
sümüklü bir çocuk gibi 
hüngür hüngür ağlıyorum
taşkın hocasızlığıma , babasızlığıma !!!



cemal süreya dizelerindeki gibi 
babam bir kere ölünce , ben de kör oluyorum 


eşşek kadar büyük ve çok yakışıklı 
iki erkek evladın  babası olmak bile 
yetmiyor babasızlığı avutmaya bazen ...



yaprağını kaybeden çınarlar gibi 
bin fikir tartışması yaşasak da ,
evlatlarıma köklerime sarılmak istiyorum
o pis şubat acısı günlerinde... 


babamı uğurlamak için gittiğim
susurluktaki   ata ocağında 
onca acının ve hengamenin içinde 
yine dolaba kayıyor gözlerim
2017 şubatında...


36 yıldır duruyor orada ATATÜRK....


bu kez baktığımda da yine 
bıyıkları yeni terleyen orta okullu çocuğu görüyorum
üniversiteye başlayan çok aşık genci görüyorum
o paspartulu ATATÜRK tablosunda....



hemen 1985'e götürüyor anılar denizi beni...
istanbul siyasalda öğrenciyim...anne babam çalışan öğretmenler olduğu için  yurt çıkmıyor bana "zengin sayılan bir aileyiz"  çünkü devlet dersinde !!! yoksul halk çocuğu olmadığım(!) için yurt çıkmıyor...


neredeyse 2 yıl geçtikten sonra 
feriköy öğrenci yurduna kayıt yaptırabiliyorum...



kayıt olduğum ilk gün metal dolabımın kapağının içine iki fotoğraf yapıştırıyorum hemen... 


                          ilki Atatürk....


işte yukarıdaki  "Atatürklü fotoğraf"  taaa  o günlere ait...



bugün 50 yaşındayım...


ne simsiyah saçlarım kaldı...
ki bir orman gibi sık ve gürdü onlar...
en az benim kadar inatçıydı saçlarımın  her bir teli....



ne de  simsiyah sakallarım kaldı...
ömrümün en deli en "kuzgun" günleri de geride kaldı...



bir büyük ömür yokuşundan aşağıya gidiyorum ben de
tıngır mıngır 50 yaşın gürültüsü hüzuru ve dinginliğiyle...


sakallı bıyıklı yaşlara gelmiş iki delikanlı evladın babasıyım...
ve dönüp baktıkça; bir büyük dahinin önünde her an saygıyla eğiliyorum....



25 koca yılda 
tek bir evladımı bile değiştirmek dönüştürmek için  
alnımın narları çatır çatır çatlamışken,  
yüzyıllardır uyumayı "ata sporu" yapmış  bir millete  
verdiği emekler geliyor aklıma  ATATÜRK'ün...


"daha ne yapabilirdi ulan diyorum 57 yılllık ömürde..."
daha ne yapabilirdi...
daha ne yapabilirdi...
daha ne...
daha...



aklıma nuri kurtcebenin yıllar önceki karikatürü geliyor...
Atatürk'ü konuşturduğu ve "az zamanda çok ve büyük işler yaptık ama siz çok uzun zamandır hep çok küçük işlerle uğraştınız..." dediği...

Atatürk dedim iptida...önüme ilikledim ...
şiirini okuyorum bir kez daha zihnimden
ilhan demirarslanın....



gözümün ve özümün nemini sile sile bu yazıyı yazıyorum...
ve elim gayri ihtiyarı  tütüne gidiyor
çat diye yakıyorum çakmağı bir kez daha...


ne diyordu o büyük şiirde nazım....
"dağlarda tek tek ateşler yanıyordu..."


ne diyordu mehmet akif ; 
"korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
sönmeden yurdumun üstünde en son ocak...." 


                              biz biliyoruz bunları da....
                        biz yeni öğrenmedik bunları da...
                                  biz hep buradayız...
                                biz hep buradaydık da....
                                        öyle işte !!!!


      ( murat örem / 10 KASIM 2017 / ankara ....) 

 

1 Kasım 2017 Çarşamba

çınar ağacı da ölür ama çınar ağacı gibi ölür !!!

                                   so"M"bahar / kasım 2017 / ankara


çınar ağacı ve çınar  çok güçlü bir semboldür...
tüm dil  ve kültürlerde hem de...
 
çınar o kadar güçlü bir metafordur ki 
bayraklarda bile yer alır...


bazı okurlar kusur bulmuş gibi 
o dediğin akçaağaçtır ve kanada bayrağında vardır 
diyorsa, bir gülümseme sarkıtalım onlara da...


tevfik fikret çınar ağacı metaforuyla anlatır 
imparatorluğun kurtlu bir ağaç gibi içten içe çürümesini...


nazım hikmet için çınar ağacı ölüm ve ölümsüzlüktür....
uyarına gelirse bir çınar ağacı ister mezarı başına...


ve yine masalların masalı şiirinde koca nazım
ölümü ve ölümsüzlüğü çınar ağacı metaforuyla  anlatır....


yaşadıkları dönemde çok sevilip sayılanlar

ölüp gittiklerinde  "çınar ağacıydı" cümlesiyle uğurlanırlar....


cüce şubatın pis soğuğunda uğurladığımız
babam/ız taşkın hocanın ardından ne çok duydum
                               
                               "taşkın hocamız 
                               bir koca çınardı 
                            eğitim hayatımızda..." 
cümlesini...


nereden bakarsanız bakın, 
neye bakarsanız bakın, 
çınar ağacının bir başka heybeti vardır...

bir başka ömürlüğü yaşanmışlığı vardır...


bütün ağaçlar gibi 
günü gelince,
çınar ağacı da ölür....
ama çınar ağacı gibi ölür !!!

öyle işte....

( murat örem / 01 kasım 2017 / ankara...)