yıllardır ne zaman temmuzu görsem takvimde, sırayı hemen ağustos
ve eylülün alacağı gelir aklıma…evet, günler hala çok uzundur ve hava hala çok sıcak…ama
garip biçimde haziranın sereserpeliği yoktur artık…birini beklemenin hazzı
gibi yaz mevsimini de beklemenin tarifsiz ve sevimli telaşı geride kalmıştır…
çünkü
gelen
insan
da olsa
mevsim
de olsa
gelmiştir
artık,
heybesinde
ne varsa…
kokusundan bile anlarsınız
geleni, yaz da olsa…kah fark ettirerek
kah fark ettirmeyerek birer
ikişer dakika kısalmaya başlamıştır gündüzler de haziranın ikinci yarısıyla…temmuz
akşamlarında, kımıl kımıl eser rüzgar,
zeytin ağaçlarının taneleri üzerinde…bazen hafif ürperttiği bile olur…elbette yine soğuk karpuzlar
yenir…soğuk ve güzel biralar içilir…daha yaz sürecektir…ama…
balıklar
atılır ateşin üzerine, etler tavuklar
ama
ille de kanatlar ve közlenecek mısırlar…
dünyanın en az protein
tüketen coğrafyalarından birinde , et fiyatlarının dünyayla kıyaslanmayacak
kadar yüksek olduğu yerde her köşe başından dumanlar yükselir sahil kasabalarındaki
sitelerde, kah görenekli kah göreneksiz akşamlarda…tavlalar
şırrakk
diye kapatılır kahkahalar eşliğinde…okey taşlarının o çiğ şıkırtısı kuşatır bazen
dört bir yanı…
sahil kenarındaki yazlık siteler de ayrı bir alemdir…kendi
içinde gruplara ayrılır tatil siteleri müdavimleri de…altı aylığına gidenler
vardır…yılda bir iki aylığına gidenler vardır…oturdukları ev yakın bir yerdeyse
hafta sonları uğrayanlar vardır…evlerini
kiraya verenler de olur genellikle üç kuruşa tamah ederek…
nereden bakarsanız
bakın hem çok bilindik hem de çok başka bir kültürün ortalamasıdır yazlık
siteler…apartman hayatının bütün detayları yazlık sitelerde de karşınıza
çıkar…aidatları ödemeyenler ve herkesten çok kusur bulan densizler burada da
vardır…bahçedeki güller çiçekler evinin
önüne ekilip dikilmediği için surat asanlar da az değildir…balkona asılan plaj
havluları, çocukların bahçedeki oyun sesleri bile istenirse tartışma ve küskünlük konusu yapılabilir…herkes herkesi aradan
birkaç yıl geçince buralarda da
tanımlayıp kodlar…eni konu ruh hastası yoksa yazlık sitelerin müdavimleri
arasında, her şey kendi içinde birkaç
zaman içinde dengeye kavuşur!!!
yaşı daha ileri
olanlara sitenin orta yaşlı gençleri biraz daha göz kulak olur…çarşıya pazara
giderken ihtiyaçları sorulur…damacana suları taşınıverir…büyükler de bu
çabaları karşılıksız bırakmaz elbette...turşular verir komşularına, reçeller
kompostolar taşır yazlıkçı evlerin yaşlı ve maharetli kadınları…
herkesin bir geleni
gideni olur yazlıklarda…
çocuklar gelir ekserisi
evli olan veya evliliğin kapısında bulunan…damatlar gelinler veya gelin damat adayları
ağırlanır beyaz ve kolalı pikelerin içinde, balkon
sofralarında…
yazlık sitelerin de en
prestijli konukları elbette torunlardır !!!
liseye kadar kız ya da
erkek olsun torunlar daha sık gelirler buralara…hatta bazen anne babalar evlatlarını/torunları
uzun süreliğine bırakıp paran
kazmaya!!! giderler…evdeki
büyükler için hem tanımsız bir keyiftir bu hem de sorumluluğu çok büyük gönül yükü…malum,
deniz şakaya gelmez…oysa gençler sever suyun içinde alık alık güneşe
bakmayı…akşamları yaşıtlarıyla yakınlardaki çay bahçelerine gitmeyi ve eve çok
geç dönmeyi…bir de sevdiklerinin elini tutmanın hayalini kurmayı, kaçamak bir
cigara içmeyi…
yaşlar biraz
ilerleyince yangından kaçan tilki misali arkalarına bile bakmadan uzaklaşır
gençler / torunlar yazlık sitelerden…büyümenin değil de büyüdüğünü sanmanın garip
bir muhtırasıdır bu davranış…aradan on yıl geçince bu kez aynı gençler keşke diyeceklerdir ama keşkedir
işte sonrası…
dedeler torunlarına
mangal yakar yazlık sitelerde…anneanneler babaanneler pudingler yemekler yapar…evdeki
gelinler maharetleri neyse girerler mutfağa ve çıkarlar mutfaktan içleri poğaça
börek çörek pasta yemek dolu güzel tabaklarla…damatlar, balıklar rakılar alır ev halkına…evlerin
oğulları kimselere çaktırmadan eksik
gediği yoklar gelmekten gidene kadar gücü yetiyorsa aklı eriyorsa…bir de babalarına
bakarlar evlerin oğlanları hissettirmeden…adımları küçülüp yavaşlamış yetmişlik
babalarına bakarlar…geleceklerini görürler belki…evlerin kızları geçmişe
giderler çocuklarıyla deniz kıyısına indiklerinde…ne zaman ve ne arada kocaman kadın kocaman anne olduklarını
sorarlar kendilerine…çocukların umru değildir bunlar..onlar kumlu ayaklarıyla
evlerin içine içine girmeyi / etmeyi severler en çok ve babalarıyla dedeleriyle
tavla oynamayı…
büyük sofralar kurulur
yazlıklarda…çok büyük…sofralar ne kadar büyükse memleket de o büyüklükte ve o
iddiada kurtarılır…sonra arada yemekler mezeler tırtıklanır…sonra bir daha
memleket kurtarılır…garip tartışmalar yaşanır bazen...boyundan büyük laflar
eder kimileri…
alnı yıllardır secdeye
değmiş büyük anneler şükreder masanın etrafındaki herkesin yüzünü süzerken…bu
sene de eksilmedik şükür….derler
içlerinden…büyük anneler bu şükür dualarını ederken azrail tırpanını bileylemektedir oysa bir köşede sinsi sinsi…
herkes
bilir bunu…
azrailin
binbir tırpanı vardır
ve
kimseler keyfinin kahyası değildir azrailin
yazlık
sitelerde bile…
sevinçle
kederin
doğumla
ölümün
kardeş
olduğunu
herkes
bilir
ama….
dikkatli bakanlar görür
yazlık evlerin merdivenlerine duvarlarına bahçelerine sinmiş eskilerde kalmış yüzleri sesleri
üzerine kırk kat boya yapılsa da kırk çeşit çiçek ekilse de…
bir köşede hıçkırıkları
duruyordur mesela en son geldiğinde sevgilisi tarafından terk edildiğini
öğrenip hıçkıra hıçkıra ağlayan evin
torunu genç kızın…büyük büyük dedenin yıllar
önce son içtiği kahve gelir akla…karşı evdeki teyzenin ölmeden önceki bükülmüş
belini hatırlar bir başka çocuk mesela
yıllar sonra…
karşı sitede her yaz
kahverengi vosvosuyla geçen hakkıyla kibar o amca yoktur artık yıllardır…ağzının içinde çakıl
taşı varmış gibi konuşan sitenin sefalar getiren dedesi de gitmiştir…torosların güzel çocuğu da yoktur…hiç
hesapta yokken, biliyor musun sapasağlam
bilmemkim teyzen de hasta…çok üzüldük…deyiverir anneniz bir
telefonda…zınk diye kalırsınız haberi duyduğunuzda…
hep hüzün yoktur
elbette yazlık sitelerde de…
güzel dedikodular da
vardır her daim…
kim ameliyat olmuş
neresinden bilir sitenin teyzeleri…
kim nişanı atıvermiş,
kim kimden ayrılmış onu da bilirler…
ve aynı teyzeler bamyanın
tazesinin nereden alındığını da bilirler…
bankacı bilmemkimin
beşinci kez yenilediği araba da konuşulur…
fenerbahçenin bitmeyen balon
transfer haberleri de yazlık sitelerde…
siyaset yazlık
sitelerde de daha çok erkeklerin işidir…
oturdukları yerden her
şeyin sözcüsü olmaya bayılır emekli amcalar…
ona buna ağız dolusu
söylenip çakmayı da iyi bilirler…
gazetelerini okurlar
ince ince bu amcalar…
dışarıda akan gürül
gürül hayatı anlay/t/amayan gazetelerini…
sesi soluğu bir yerlere
kaçmış gazetecileri okurlar…
artık ne dünya eski dünyadır…
ne gazeteler eski
gazete…
terör olayları, ölümler düşerken ekrana bir bir sırayla ,
”vah vah , yandı yine ocaklar, yıkıldı yine ana babalar” sesleri yükselir yazlık evlerden ama bu cümlenin hemen
ardından çayın altını kısmayı ihmal etmez kimseler…arabanın vergisi de vardır
daha yatacak…karpuz da alınmalıdır…oğlana da iş bulunacaktır…araları bir
süredir limoni olan kız ve damada usulünce neler olduğu da sorulmalıdır…gelinin
neden yine surat astığı da dikkate alınmalıdır…torunların ergenlik hallerine
de akıl erdiğince kafa yorulmalıdır…bir
de doktora gidip ilaç yazdırmak lazımdır…
böyle böyle geçer
günler yazlık sitelerde de…
herkes herkesi bir
şekilde çoluk çocuk torun torba büyük küçük hem koruyup kollamakta hem de göz
hapsine gönül hapsine almaktadır…herkes de
bilir bunu…kanıksar ve yadırgamaz da…
ortalama orta
sınıf kuralları
yazlık sitelerde de baskındır…
oyunun içine dahil
olmak isteyen , ortalama orta sınıf kurallarını
bilerek ayak basmalıdır site sınırlarına da…mesela biraz okey bilip
sevmelidir…fırsatını bulunca transfer dedikodularına dair iki çift laf
edebilmelidir…bayramları seyranları es geçmemelidir…sitenin süresi sınırlı ziyaretçileri
ayrılıp giderken yolunuz açık olsun/allah kavuştursun demenin kalabalığına sessizce
karışabilmelidir…emekli amcaların , her şeyi bilen teyzelerin rızasını almadan
, onların selamını çoğaltmadan elinden
tuttuğu birilerini arkadaşım, akrabam can yoldaşım diyerek kapıp kapıp
getirmemelidir…
hayat kendi ritminde
akar yazlık sitelerde de…
gülüşler gezinir balkonlarda…
denizden çıkmış genç
kızların savrulan saçlarında bahar görünür…
delikanlıların yorulmamış bedenleri hayatın tazeliğini hatırlatır…
akşamüzeri çaylarının
kendine özgü huzuru sarar kocaman bahçeleri…
ama yine de hüzünlü bir
yanı başlar yazlık sitelerin temmuzdan itibaren…
ağustosta biraz daha
artacaktır bu hüzün, bazı geceler gök gürlediğinde…
eylülle birlikte
denkler toplanmaya başlanır usul usul…
salçalar yapılır,
turşular basılır, biberler kurutulur…
sayısı azalan aileler
daha bir sarılır birbirlerine kahve zamanlarında…
ekimde kimseler
kalmayacaktır artık neredeyse…
günler sonbahar
güneşiyle bir bir akarken
evlerin kadınları çanak
çömleği derleyip toparlar, perdeleri çeker…
adamların işleri
vanalar, kapılar , pencere çatılardır daha çok…
ve anahtar kilide
girdiğinde ayrılık zamanında, şu dilek dökülmelidir dillerden;
“seneye geldiğimizde , kapıyı
kilitleyen eller açsın yine inşallah…”
bu dileklerin bazıları kabul olacak
bazıları
azrailin
tırpanına takılacaktır…
iş
ki tırpan zamanı gelenlere dönük olsundur…
gepgenç gök
ekinlerini biçmesindir…
uzun ve sıcak bir yaz daha geçip gitmiştir…
her
uzun ve sıcak yazla birlikte
ömür
defterinden bir cüz daha eksilmiştir…
şimdi kışlık evlere gidip kombileri bakıma sokma zamanıdır artık…
şimdi
biraz da, oralarda oyalanma zamanıdır
artık…
( murat örem / 10 temmuz 2016 / ankara….)
****
-fotoğraf / umur örsan örem / temmuz 2008 / candeniz tatil sitesi-
Murat'çığım yine hem neşe hem hüzne aynı anda götürdün bu yazında bizleri. Bu yazını eşime de okudum. Hepimizin (orta sınıf) yaşsdığı şeylerdi:) Ama öyle bir ifade etmişsin ki bu kadar olur. Bir paragrafta neşeleniyoruz, bir sonrakinde bir hüzün.
YanıtlaSilEşime okurken bazı paragraflarda duygusallaştım, sesim titredi. Yaşlanıyormuyuz ne.. Biraz da daha zorlasan al sana Türk filmi senaryosu. Eline sağlık arkadaşım. Nice yazlara hep beraber. Çocukluğumuza götürdüğün için çok teşekkürler. Bilhan Dalkılıç
bilhanım ;
YanıtlaSilbayram telefonunda uzun süredir yazmıyorsun, mutlaka demlenip biriktiriyorsun dedin ya bana...inan bu yazıyı biraz da senin o cümlen üzerine kaleme aldım seni ve hakiki okurluğunu da sevgiyle yad ederek...
ve yazının ardından öyle dolu dolu bir yorum gelmiş ki senden, yanılmadığımı bir kez daha yaşattın bana...
yaşlanıyoruz tabi bilhan...
hangimiz o feriköy yurdundaki genç adamlar olarak kaldı ki...
otobüslerde yer veriyorlar...kazık kadar genç kızlar oğlanlar amca diyor...
tabi ki yaşlanıyoruz....
ama şunu unutma; onlarca yıldır genç ölümlerinin bu kadar çok olduğu bir coğrafyada yaşlanabilmek bile ayrı bir mutluluk ...örsan öymen 70'lerin sonundaki bir yazısında yaşlanarak yatağında ölen annesinin ölümüne ağlarken utandığını yazmıştı milliyet'te...gepgenç fidanlar ölürken utandım kendimden demişti...sonra kendisi de pis temmuz'da 52 yaşında kalp krizinden ölüvermişti...
bak gene benim hafıza tünelinden anılar patır patır dökülür oldu...
sana, değerli eşine sevgilerimi iletiyorum...
evlatlarını da öpüyorum yaşlı amcaları olarak :))
sağol varol kardeşim benim...
murat....ddo
Of ya off ki off dostum sen benim de yaşlandığımı bana hissettirdin ya.(Kopyum yine, Baba büyüksün) Oysa ki ben senin her yazını okuduğunda bilgi dağarcığım gençleşir.
YanıtlaSilLakin zaman (Yaşam/hayat) o kadar hızlı geçiyor ki Her gün bir gün daha sarı saçlarım siyahı göremeden aklaşıyor, Sen çok yaşa emi, 30 küsür yıldır yüz yüze görüşemediğim çok sevgili dostum, seni çok ama çok seviyorum.
erolum
YanıtlaSilşimdi şu saatte gördüm yorumunu ve hemen yayınladım...
dünya yanıyor ölümlerle....
biz yaşlanıyoruz...
aslında değişen hiçbir şey yok...
dünya aynı dünya...
insanlar bir var bir yok...
baki kalan bu kubbede
aradan otuz yıl da geçse
kalan dostluklar...
ne güzel...
artık bu yaz bir gün de olsa
yanyana gelelim yahu...
sevgilerimle...
bin yıllık dostun / murat....