*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

27 Şubat 2020 Perşembe

BANDIRMA SİMİT DÜNYASI'nda muhteşem ÇAY ❣️ HAŞHAŞLI & TAHİNLİ ÇÖREKler....ve sevgili fatih demir'le , sevgili hatice tekin....


cüce şubat'ta, tan  ağarırken  vardık bandırma'ya...
bandırma rüzgarı yine vazife başındaydı :))) 

bilenler bilir, meşhurdur rüzgarı bandırma'nın...
canından bezdirir adamı....

ve yazın en alevli sıcaklarında,  
tam lazım olduğunda da 
hınzırca alır başını gider...
hasretle bekletir kendini :))) 

bankalar gibidir (!) bandırma rüzgarı da...
en lazım olduğu zamanda kapıdağın arkasına saklanır...
çağırmadığınızda da,  bacadan bile girmek ister :))  

bandırma otogarından sahile & limana indiğimizde 
tatlı bir telaşsızlık vardı şehirde...

büyük şehirlerin de büyüğü istanbul'u (!) ayrı tutarsak
batının, egenin, marmaranın böyle gamsız :))  bir yanı vardır....

dünyanın 24 saat koşturan şehirlerinden  buralara geldiğinizde
akrep ve yelkovanın , tembelliğine şaşırırsınız :))
öyle aheste , öyle laubali ilerler ki saatler buralarda...


insanlar mı saatlere uyar
saatler mi insanlara benzer 
buna siz karar verin artık ...


tam 40 yıldır , 
gecelerin huzurunu  
gündüzlerin sıradanlığına 
yeğleyen bir adam olarak
öyle romantik gündoğumu
izlemelere falan 
eni konu ayar olurum:))

fanilerin işidir 
gündoğumlarını 
günbatımlarını  izlemek...


marifet 
aydınlıkta görüneni,  görmek değildir, 
asıl marifet , karanlıkta görülmeyeni görmektir ...! 

YARADAN
gündüzleri,  sıradan insanlar ve faniler :)) için 
geceleri de,  nietzche'nin tanımladığı gibi 
üst insanlar için yaratmıştır...



hasılı kelam, bandırma limanına inince
gündoğumuna falan romantikçe:))   takılmadan
bir an önce  sıcak sütlü ballı tereyağlı 
iki lokma yemekti amacım...


35 yıl önce, üniversite yıllarımda, susurluktan istanbul'a indiğimde önce elimdeki ıvır zıvırı bırakır sonra da üniversiteme yürüme mesafesinde olan laleli & aksaray'daki meşhur hacıbozanoğlunda yapardım kahvaltımı...her zaman harika olurdu...en son bir kaç yıl önce gittiğimde,  yine uğradım ve sütteki kaymaktaki baldaki bozulmayan  kalite için oradakilere teşekkür ettim... 


binaların bile 35 yıl yaşayamadığı bir ülkede
35 yıl aynı lezzeti tutturmak bir devrimdir...


devrim;  facebooklarda , rakı sofralarında falan 
klavye başında büyük laflar etmek değildir sevgili okurlar...

istikrarlı olmak, iç disiplinini kaybetmemek 
işte, meslekte, evde ve hayatta aşkta 
tutturduğun çizginin altına düşmemek
en büyük DEVRİM'dir... 

şimdilerde hazır kahvaltı paketleri, serpme kahvaltılar, 
antin kuntinler pek revaçta ya...
gelmeyin böyle oyunlara...

bunlar da yeni çağın uydurmaları...
gözü doymayan, ruhu açlıktan zafiyet geçiren
yeni çağın doyumsuz insanlarına sunulan oltalar bunlar....

işte;  nur'la sabahın alacasında bandırma sahilinde yürürken ve  zihnimin içinde yine kırk fikir dolaşırken, yolda bir  gök gözlü  hemşehrime rastladım...bize bir yer söyle, balı sütü olsun...mekan kıyıda köşede olsa da ürünlerinin lezzeti olsun...dedim...gök gözlü hemşehrim, balı sütü var mı bilmem ama tee :)) şuradan sapınca bir yer var dedi bize...


adresi yeterince açık tarif etmişti işte :)))
ben de 50 yıldır te şuradan adres  bulmaya alışık olduğum için
elimizle koymuş gibi bulduk SİMİT DÜNYASI'nı...



içeri girdik ki , 
o şımarık bandırma rüzgarından sonra 
sıcaklık iliklerime kadar işledi çok şükür...

süt bal kaymak var mı dedik...
yok  dedi bir hanım kız...
fırından yeni çıkmış simitler börekler çörekler
sütü balı kaymağı unutturacak kadar güzeldi ama...

hiç de  zamanımız yoktu süt bal kaymak pazarlığı yapacak...
iki lokma yenip eve gidilecek , 
nurdilek hanım'ın eşyalarıyla güreş :)) tutulup 
lüzumlu görülenler memlekete götürülecekti...

zihnimden bunlar geçerken 
önce çay rica ederim dedim ben görevli kızımıza...
çayla simit ve peynir de lütfen dedi nur...

ben bu arada içeriyi tarıyordum hızlıca, 
her şey fazlasıyla lezzetli ve sıhhiydi....
tahinli çöreklerle de aramda  katolik nikahı vardı...
her yörenin tahinli çöreğini yemeye ahdım vardı :))


abi bir 10 dakikaya çıkar fırından çörek dedi bir genç adam...
sonradan öğrenecektim o samimi genç adamın da fatih olduğunu...

oturduk dışarı, kapı önüne...
yazının başındaki fotoğraf işte o andan...
o fotoğrafı ben çektim 
somon renkli ve yorgun   ı-phone s 5'imle......
diğer fotoları, sevgili fatih'ten istedim de gönderdi....

otururken çaylar  geldi hemen...
nur'un simitleri de geldi peynirle...
benim tahinli çörek daha yoldaydı...
o gelene kadar nur'un simitlerine pike yaptım elbette:))) 

fakat bu arada çaydan iki yudum aldım ki, 
bayıldım o kekre tada...
o güzelim kekre tada...
BAYILDIM...
BA YIL DIM....


nur'a dönüp yahu bin yıl oldu ben böyle çay içmedim dedim...
nur her zamanki saraylı prenses edasıyla, "eh meh ıh mıh:))" dedi....


bize servis yapan genç kızımız masaya yaklaşınca da
pat diye sordum "bu çayı kim demledi abicim" diye...
kızımız , bir an duraksayıp "ben demledim..." deyince
yahu,  ben memleketin her yöresinde
80 küsur  vilayetinde yüzlerce kasabasında 
çayın anavatanında  ne çaylar içtim 
böyle GÜZELİNİ  yıllardır içmedim görmedim dedim...  


yüzüne bir gülümseme yerleşti kızımızın...
bir emek harcayan insanın 
o emeğine dair  iki güzel cümleyi 
hiç esirgemeden  söylemenin 
ne kadar kutsal ne kadar anlamlı olduğunu
bir kez daha mutlulukla yaşadım işte
o güzelim çayları demleyen hatice tekin kızımınızın 
yüzüne kocaman bir gülümseme oturunca...


oysa çocukluktan beri, pek de sevmem ben çayı...
entel dantel :))) adam olarak hala  kahveciyimdir ben ...


fakat,  ankara radyosu  müdürlük zamanlarımda
elleri dert görmesin kulakları da çınlasın
ismi de hatun hanım olan 
bir çalışan hanım kardeşimiz vardı ki, 
benim için,  çayın tadını unutulmaz lezzetler arasına koyduran 
hatun hanım'ın demlediği o güzelim kekre çaylar  olmuştu...


o acı o kekre çayların  öyle farklı bir lezzeti olurdu ki...
her seferinde, gelen çayla birlikte 
bir de cigaramı yakar, o çayla içerdim tütünümü...


bu arada da; toplam  çalışan sayısı 100'lerce  olan 
10'larca nitelikli sanatçının & yayıncının 
görev yaptığı kurumun tepesinde oturmanın 
ne büyük ne tarihi mesuliyet olduğunu  düşünür,
kendi kendime bile olsam da derlenip toparlanır
ve o emanete hem layık olmak  için çabalar
hem de, vakti gelince vazifeyi hayırlısıyla teslim etmenin 
düşünceleri içine dalardım bir yandan da....


işte tüm bu zamanlarda
hatun hanım 'ın 
o kekre o güzelim çayları
yol arkadaşım olmuştu, aylarca...


aradan yıllar geçtikten sonra
bir bandırma sabahında, limanda
gepgenç hatice tekin'nin demlediği çay da 
bana o günlerin unutulmaz anlarını 
ve lezzetini hatırlatmıştı işte.... 

hayat ne kadar güzeldi, görmek istersen...
yükseliyordun, yürüyordun, kah iniyor kah çıkıyordun...
ve o hayat bir yerden sana güneşini yine gösteriyordu
sen eğer görmek istersen ve doğrunun yanında olursan...

 
hatice'yle sohbet ederken 
aralıklarla da hep çay getirdi bize, sağolsun..

bir ara , hatice başını hafif yana eğip 
eğer yanlış anlamazsanız
saygısızlık demezseniz
ben size bir de 
haşhaşlı çörek 
ikram etmek isterim
dedi hatice....


vallahi pek de güzel olur...dedim hemen...
haşhaşlı ve tahinli çörekler
benim için bir yanıyla da 
annemin babası , behzat dedem demekti çünkü...
çocukluğum demekti... 


behzat tanyeri dedemle, 
selahi örem dedemle
ramazan günlerindeki  iftar öncesinde 
tahinli pide kuyruklarında beklediğim,  güzelim günlerdi....

simit dünyasında yedik içtik...söyleştik....
kalkıp gitme zamanı gelince, 
içeri girdim ve önce hemen hesabı ödedim....


sonra da
hepinize ayrı ayrı teşekkür etmek isterim, 
ne güzel bir ahenkle karşılıyorsunuz her geleni 
ne güzel çeşitleriniz var, emeğiniz daim olsun dedim...

mekanın kıdemli ustası 
gönlümüzün patronu fatih'le tanışmak istedim...
telefon numaralarını, sosyal medya hesaplarını
birbirimizden aldık verdik,  karşılıklı...
fatih bembeyaz giysiler içinde en sağda bu fotoda da...

hatice bizi uğurlarken 
ayak üstü öyle güzel cümleler kurup
öyle can alıcı sorular sordu ki bana...
üniversite bitirdiğini öğrenince daha bir sevdik hatice'yi...

tam kapıdan çıkarken , sevgili nur,
murat abiniz , yazar şimdi burayı , sizleri, hepinizi dedi...


gönül izni aldım hepsinden...
yazayım mı sizi , burayı , bu güzelim lezzetleri  dedim...


aslında sevgili okurlar
yazı  yazan kişi,  yazmak için kimseden izin almaz...

evladından anasından babasından 
karısından kocasından bile
ASLA izin almak zorunda değildir....  
yazan kişi...



bu yüzden, aklınızda bulunsun
günün birinde yazı yazarsanız
ve size en yakınlarınız bile manevi baskılar yapıp 
onu öyle bunu böyle yaz, şunu anlatma küserim derse

bana tavsiye vereceğine al eline kalemi sen de yaz,
yazmıyorsan da,  sen yazdıklarımı okuma 
okuduklarına itirazın varsa cevap ver
ama bana duygusal baskı yapma...deyip,  
gülün geçin söylenenlere...

siz yazmak istiyorsanız , 
yazacaksınız, yazmalısınız...

çünkü 
söylenen insan olmak yerine
söyleyen insan olun...

yazmak, söylemektir....
konuşmak , söylenmektir...

arada bir harf değişikliği olsa da 
söylenmek başka
söylemek bambaşkadır....

ayrıca , yazı yazmak da bir ibadettir....
bunu da hiç unutmayın...

insanlığa, harflerden kelimelerden anılar bilgiler bırakmak
evladınıza otomobil bırakmaktan, kasada para bırakmaktan
çok çok daha zor, çok çok daha kıymetlidir ve kutsaldır...

eminim ki , çok daha da makbuldür tüm dinlerde....

hasılı kelam , oturdum yazdım işte ben o güzel günü...
çıkarken bir de elimize tahinli çöreği tutuşturdu fatih...
öyle çok yemiştik ki, tahinli çöreğe bile o an için
hayııırrr :))) demişim....

oturdum yazdım işte o günü...
hatice tekin'in güzelim demli çayını yazdım...
güler yüzünü, işine duyduğu saygıyı yazdım...

fatih kardeşimin cana yakın esnaflığını yazdım...

bandırma simit dünyasının 
lezzetini, klasını yazdım...

gidin görün....
sizin oradaki alışverişlerinizden kar payı alacak değilim...
bir daha yolum bandırma'ya kimbilir ne zaman düşer..

ama biliyorum ki , 
orada, bandırma'da
işini gönülden ve çok ustaca yapan 
SİMİT DÜNYASI çalışanları var...

gidin görün...
susurluktan ankaradan 
eskişehirden vandan 
trabzondan hatta bandırmanın içinden
nereden yolunuz düşerse 
bandırma limandaki
simit dünyasına gidin 
ve karnınız toksa bile 
hatice'nin bir çayını için....

selamımı söylerseniz 
belki ilk çayı,  benim hesabıma yazar fatih :))) 

ben de yolum düştüğünde hepinizin çayını öderim:)))

şu murat örem'i kim neyle korkutabilmiş ki
sizin çay çorba paralarınız korkutsun :)))

kaldı ki fatih'e de kefilim, 
allah selamet versin, afiyet olsun
der, kuruş bile almadan gönderir sizi....

daha ne yapayım sevgili okurlarım ...
daha ne yapayım...
size bir de yeme içme adresi verir oldum
yazar çizer kitap adlarının yanında...
bir de bu işler için çabalar oldum...

korkum odur ki vedat milor  okuyacak bu yazıyı
ekmeğimle oynuyor:))) murat öremmmm diyecek...

işte o zaman yandı gülüm keten helva :))))

neyse,  öyle bir şey olursa da artık
murat örem'in siyasaldan sınıf ve kantin arkadaşı
bandırmanın sevilen  kaymakamı diye çok yerden duyduğum
halen bandırma'da kaymakam olan günhan yazar'a  gidip 
vedat milor'a bir anket daha yaptırırız
menemen soğanlı mı soğansız mı olmalı :)))  
anketinden sonra
murat örem, yeme içme yazılarında 
vedat milor'un ismini anabilir mi anamaz mı diye :))))

çıkan sonuca göre de , 
anlatırız artık başka şeyler :)))
memlekette mevzuu mu yok...

eh, murat örem'in de okurları çok...
gelsin de , vedat milor düşünsün bundan sonrasını :)))
ıt's not my pırablım ....!

(murat örem / 27 şubat 2020 / ankara ) 

           tarihi görüntüler eşliğinde bandırma türküsü 






2 yorum:

  1. Sonuna kadar okudum abi ve üzülerek söylemek istiyorum ki bu kadar yoğun yaşamıyoruz artık duygularımızı günlük hayattaki o anlık ama unutulmaz olayları onemsemiyoruz siz anilarinizla o kadar guzel derinlestirmissiniz ki o geminin yolcuları arasında hissettiriyor ..size bütün samimiyetimle şunu anlatmak istiyorum çaya olan düşkünlüğüm hassasiyetim kucukken hacı dedemlere soba başında kaynak çay içme yarısıyla başladı çay içmek icn ikinci tenefus aynı zamanda da en uzun tenefuste yanına giderdim çay için .edirnede üniversitede okurken öğrenciyken ali pasada çaycılık yaptım esnafa kuyumculara çay tasirdim yunan ve Bulgar turistler fotoğraf cektirirlersi benimle yedi ay çalıştım tüm esnaf kızı gibi sevdim beni sokakta genç kızlar ben asla yapamazdim bu işi diyen çok insan duydum yanimdan geçerken ama çay benim icn çok farklı bir şey

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sevgili hatice;
      ben ki yazılan hiçbir şeyi cevapsız bırakmam...
      ama senin bu yorumuna günlerce sessiz kaldım...
      şimdi yazıyorum ama özrümü lütfen kabul et...
      bu yazıyı yayınladığım gece, belki aradan bir saat bile geçmeden o acı olayla dağlandı koskoca ülke...
      herkes gibi ben de dondum kaldım...
      sonrasında gündem bu yaşadığımız corona üzerinden adeta ışık hızıyla ilerledi...elim klavyeye gitmez oldu...yazdıklarına gelince...bir genç olarak bu kadar karamsar gerçekçi olmaya hakkın yok diyeceğim ama belki de tümüyle hakkın var bir genç olarak bunları düşünmeye...seninle akran iki evlat sahibi olduğum için biliyorum neler hissettiklerinizi...size, bize bırakılandan daha kaotik bir dünya bırakıyoruz ve sizler de bin duyguyu yaşıyorsunuz...hakkınızdır...ama yine de şunu unutmayın; dünya bu kadar huzursuzlukla yaşayamaz..bu tartı bu sıkleti çekmez...bugünden daha güzel günler görecek dünya...o güne kadar dünyanın en güzel çaylarını demlemeye devam ederken umudunu da kaybetme...ben de nur ablan da seni sevgiyle kucaklıyoruz...belki bir gün yine hep beraber çay içmek umuduyla...sana ve bütün çalışma arkadaşlarına selamlarım sevgimle....murat abin....

      Sil