*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

17 Ekim 2018 Çarşamba

toprağın bol olsun ARA GÜLER...o gün seni bir acı kahveye çağıramadığım için de hoşgör !!!



gün ne güzel başlamıştı...
önce ekim güneşinin kırık sarı ışıkları girdi yine içeri...
sonra sokaklara çıktım....
ama sonra,  bin türlü şey....


sonra "güvenli" ellerde verilen karar....
uygulanacak  süreç...


sonra akşam....
taaa bin yıl öncesinin muhteşem eserine yeniden bakmak...
                                       
                                         "hisarbuselik"....


ve sonra bir haber internette
                                   
                                     "ara güler ÖLDÜ !!!" 


90 yaşındaydı ara güler...
bu kavanoz dipli dünyanın kahrını çekmek için
çok uzun kaldı buralarda...


en unutulmaz kareleri çekti ara güler...
en keskin cümleleri kurdu zaman zaman....


çoook yıllar önce  gömeçte,  taşkın hocanın yazlığında
bir otomobilin içinden bakıyordu dünyaya ara güler,
bir ses vermiştim sevgiyle saygıyla ona
mukabele etmişti tarazlı sesiyle sağol delikanlı diye
boynunda objektiflerle...


ama basiretim öyle bağlanmıştı ki 
açıp otomobilin kapısını ara bey, buyrun çaya kahveye
diyememiştim....


hala içimde ukdedir...
o cümleyi kuramamak !!!



                                             ara güler öldü...


                                 türk ve dünya fotoğrafında 
                      kocaman bir insanlık ansiklopedisi kapandı...


isterseniz dünyanın en iyi makinelerini alın
hiçbiriniz şu yukarıdaki kareyi ara güler gibi çekemezsiniz....


toprağın bol olsun ara usta...
nur içinde yat...
o gün seni kahveye çağırmadığım için de hoşgör
ara güler usta.... 

     ( murat örem / 17 ekim 2018 / ankara )  

2 Ekim 2018 Salı

sanki bir papatyanın beyaz yapraklarını sayıyorduk birlikte...koparmak yoktu !!! yoktu koparmak !!! bir adım sonrası infilaktı...ikimiz de bilirdik bunu....



kaç yıl mı oldu...
çok yıl oldu...pek çok yıl...


neredeyse 2 yıl,  ehliyetsiz kullandım otomobilimi...
hem de memleketin en civcivli zamanlarında...
 
neden mi ....
 

içinde yüklü miktarlı paramın da olduğu cüzdanı
bırakınca bir müessesenin içinde...
ve saniyeler içinde cebellezi olunca cüzdan...
ve tek bir kamera çalışmayınca o anda...
soyunuz da kurumaz kötü insanlar sizin  derken oradakilere
ve sokaktan aldığım kestanelerin kabuklarını soyarken sakince
yana yakıla kredi kartlarını iptal ettirdim önce...


bir sonraki gün, tc numaralı kimliğimi çıkardım...
sonra sarı basın kartımı...sonra kurum kartımı...
sonra bir çok ıvır zıvırın peşine düştüm yenilemek için...
ama düşürmedim yolumu bir türlü yeni ehliyet için... 
haftalar ayları, aylar yılları kovalar oldu neredeyse....


ben ki yılların kurallı kaideli adamıydım
ama sevmezdim muhtar beyannamelerini falan filan eskiden beri...
gepgenç bir adamken de habire kaybettiğimde nüfus cüzdanımı
her seferinde zayi para cezalarını taşkın hocam öderdi hiç söylenmeden

nur içinde yatsın taşkın hocam...


işte geçerken günler, ehliyetsiz mehliyetsiz 
bir gün artık tamam dedi içimdeki dışımdaki ses
yeni ehliyet çıkarmazsan  anlatamayacaksın artık derdini...
anlatamayacaksın aklın bir karış havadayken başına gelenleri...


tuttum yolunu, o uzun ve meşakkatli hikayenin...
önceden randevular aldım, raporlar şunlar bunlar...
gözleri iyi görür, ama gözlükle iyi görür minvalince...
çektirdim biyometrik fotoğrafları...


gittiğimde mahşer yeriydi ortalık...
biri yanıp diğeri sönüyordu bankoların...
pat pat vuruyordu soğuk sıcak mühürleri görevliler...
her şey bittiğinde de adresinize iki günde gelir diyorlardı...


bütün bu işler  saatler alıyordu yine de...
içimden oflayan, sakin görünümlü ak saçlı adam halimle dolanırken
şak diye tanıdım yine o hüzünlü güzel yüzü...
yine öyle duru yine öyle güzel yine öyle üstten bakıyordu gözleri...
şak diye tanıdı sakin görünümlü asabi yüzümü...
yine öyle ukala, yine öyle bıkkın, yine öyle keskin bakıyordu...
demiştir muhtemelen,  o da benim için...


saatler saatleri kovalarken, bankoların ışıkları yanıp sönerken
kah o döndü baktı bu taraflara kah ben dolandım o taraflarda..


bir ara, önce  önlü arkalı sonra yanyana oturduk upuzun sıralara...
ama kimse kimseye zinhar,  merhaba demedi...
bir merhaba deseydi biri,  bitmezdi artık o merhaba...!!!


                              herkes herkesten korkar gibi 
                           biz de korktuk işte o merhabadan...


zaman akarken,  akarken zaman 
benden hemen bir önce yandı onun ışığı bankolardan birinde...
upuzuuuun soyadını yazdı kırmızı led lambalar....
ve upuzun saçlarını savurarak ilerledi bankoya...
küçük bir gülümseme yerleşti yüzüne benim tarafıma bakarken...
üzerime alınayım mı alınmayayım mı diye düşünürken ben,
bu kez benim kısa soyadım yandı söndü, kırmızı led lambalarda...



yıllardan sonra yanyana gelmiştik işte, ama bu kez merhabasız...


ben onu tanıdığımda yine böyle upuzun saçları vardı...
yine böyle çok güzeldi, dupduru yüzü kibirli ve çok çok güzeldi....


o beni tanıdığında simsiyah saçlarım sakallarım vardı...
keyfim yerindeyse benim de yüzüme yansırdı o gençlik ışığım...

yanyanayken şiir okur sorardı hemen hınzırca bana kimin şiiri diye...
bu kez bilemeyeceksin ama demeyi de ihmal etmezdi...
bilirim ben bilirim  der,  tak diye söylerdim şairin ismini :)))
ve bir de tashih yapardım o dizedeki kelime şöyle söylenir diye...

30 yaşında ya vardım ya yoktum...
onun bir kaç basamağı vardı 30 kapısına...


aradan geçen yıllarda defalarca karşılaştığımızda kapı önlerinde
ya o eğmişti başını ya ben havaya bakmıştım ıslık çalarak....

öyle var yok arasında yaşamaktı bizi cezbeden...
sanki bir papatyanın beyaz yapraklarını sayıyorduk birlikte...
koparmak yoktu !!! yoktu koparmak !!! 

o kadarın bir adım sonrasına geçersek infilaktı ikimiz için de...
ben onu kendi haline bıraksam infilak ederdi...
o beni kendi halime bıraksa infilak ederdim...

                                ikimiz de bilirdik bunu...


aradan yıllar geçti...
aradan asırlar geçti....

herkes yazdı çizdi söyledi...
uzaklara gitti geldi....
yakınlarda durdu yürüdü....


duydum ki yeni acılar katmış eski acılarına...
acının bile yakıştığı yüzler vardır ya, öyle bir yüzdü/r onunki...


beyaz sakalların bile kapatamadığı hüzünlü yüzler vardır ya...
öyle oldu son halini duyduğumda yüzüm....


şimdi şu dizeleri sakince  okuyun...bir daha okuyun...bir daha ... 

"bir tren makas değiştiriyor kalbimde 
bir vapur yan yatarak eğleniyor denizle 
sanki iki sevgili beşiktaş motor iskelesinde karşılaşmış gibi 
                    tuhaf bir his var, kırgınlık var...."    altay öktem

öyle işte !!!!

( murat örem /// 02 ekim 2018 /// ankara ....)