*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

13 Ağustos 2020 Perşembe

berber ÖMER AMCA'dan ömür boyu BEDAVA TRAŞ kazanan babam TAŞKIN HOCAM'a takılmıştım "yahu senin traşında ne var :)) kolaysa bana versin bedava traş hakkını :))) diye...


 
          berber ömer amca ve babam taşkın hocam / mart 2005

fotoğrafa iyi bakın....
benim gibi yaş durumundan 
gözünüz yakını az görüyorsa
büyüterek bakın artık :))

fotoğraf, 
sanıyorum şimdilerde yayında olmayan
SUSURLUK'un  yerel gazetelerinden
DOĞANGÜN gazetesinin 
21 MART 2005 tarihli sayısı...


yani gazete şu aşağıda.....
net görünsün diye 
sayfayı, sağ tarafı ve sol tarafı olarak 
ayrı ayrı çektim...

yazının başındaki 
berber ömer amcalı 
babam taşkın hocalı fotoğraf
gazetenin ilk sayfasının sağında....

aşağıdaki de sayfanın solu...
yayın tarihi net olarak okunuyor; 
21 mart 2005 diye...


bu aralar blogda 
habire susurluk yazıyor oldum 
ama bazen böyle olur...
hadiseler arka arkaya gelir...


hele bir de,
susurluk'tan kasap fuat saran biraderim
bana 5 ağustos'ta messenger'den haber verince
"muratcım, berber ömer abi emekli oldu
sen bunu mutlaka bir şekilde yazarsın..." deyince
bu yazıyı sıcağı sıcağına yazmak biraz da farz oldu :))


işte şimdi okuduğunuz UZUUUN yazı 
biraz da fuat saran  biraderimin vesilesiyledir...
ona da, selam sevgi olsun buradan... 

                                        ****

şimdi biraz gerilere gidelim....
biraz dediğim; taaa 1970'lerin başına...
neredeyse 50 yıl öncesine (!)


işte 50 yıl önce, susurluk lisesi yokuşundaki evimizde
ben daha 2 yaşında bile olmayan süt bebesiyken :))
aylar önce çok ağır iskelet sistemi ameliyatı olmuş taşkın hocam
daha dışarı çıkamayıp  evde saç traşı olurken
ve çok çok büyük ihtimalle,
o traşı berber ömer amca bizim evde yaparken
büyük bir deprem olmuş susurluk'ta...
yıkılan dökülen olmasa da herkesin yüreği ağzına gelmiş...

 
yaşı yetenlerden hatırlayanlar çıkacaktır o depremi.


bu yazıyı yazmadan önce
olayları teyit etmek için 
annem müjgan hocanımı aradığımda,
50 yıl önceki o sert depremi  hatırladı...

konuşmada ömer amcanın emekliliğini 
gazeteden okuduğunu söyledi, hayırlı olsun dedi,
 sonra da "sorduğun olayda, ömer bey olması lazım,
 çünkü baban 1969'da buraya geldikten sonra
hiç başka berbere traş olmadı 
fakat yine de yüzde yüz, 
ömer bey'di diyemeyeceğim" dedi...


ben de belki de kalfasıydı anne dedim...
bu yazıyı okursa , belki ömer amca hatırlar...


bu detayları da, 
sorumlu gazetecilik ve yazı ahlakı gereği not düşüyorum.
çünkü şu yaşıma dek 
BİN'lerce program yaptım, 
10 BİN'lerce yazı yazdım
ne sözlü ne de yazılı  
tek bir TEKZİP yemedim, ...

"bu yazdığın, bu söylediğin doğru değil
şurası  eksik...burası  fazla ...
o yazdığın öyle değildi murat !
diyen de hiç olmadı, çok şükür...

 
yalnızca gerçeği aktarmak ve yazmak 
o kadar önemlidir ki hayatta...
yazının namusu GERÇEKTİR....


çünkü,
murat örem bir olayı yazarsa, 
kayıtsız kuyutsuz belgesiz desteksiz 
ASLA !  ve KAT'A yazmaz...
hilafı hakikat tek bir kelime etmez ! 
tüm yazılarım programlarım için
hodri meydan...
halep oradaysa arşın burada...


ama bazen, bazı olayları 
hikaye olarak aktarırsam
hikayeleştirirsem, senaryolaştırırsam
o zaman isimleri yerleri bilerek değiştirebilirim
kişiler istemiyorsa, belli olmasınlar diye...
bunu da okura hissettiririm...


ama "GERÇEK" bir hadise anlatıyorsam
bir yazı yazıyorsam,
bir program kaleme alıyorsam
canlı yayınlarda soru soruyorsam
her şey ama her şey 
harfi harfine HAKİKATTİR ! 



neyse, bu hatırlatmalardan sonra
yazıya devam edelim...


berber ömer amca'da ben de çok traş oldum...
önce o koltuğun üzerine konulan tahtaya oturdum :)))
çünkü boyum ancak  yetişirdi daha okullu bile değilken...
ve ağzıma da bir susurluk yalı gazozu şişesi tutardım 
kesilen saçlarım ağzıma girmesin diye :))

o zaman çalı süpürgesi gibi tomar tomar saçım vardı...
şimdi yine var, ama nerede o "tarak kıran sık saçlar :)))"
hepsi , yandı bitti kül oldu....


daha okul öncesi  yaşlarımda traş olurken 
başımda  babam taşkın hocam da olurdu daima...


her erkek çocuğunun hatıralarında vardır 
tahta konmuş berber koltuğunda traş olmalar
gazoz şişesiyle ağzını kapatıp oyalanmalar
ve traş bittiğinde de berber amcanın 
"hooop diye" sizi o koltuktan kaldırırken
bekleyen müşterilerin tezahüratlariyla
büyük adam oldum sanmalar :)))


sonrasında, biraz biraz büyüdükçe
kendim gider oldum  
berber ömer amca'ya...


1970'lerin ikinci yarısıydı...
daha, 10 yaşında bile değildim...


lise yokuşundaki evimizden çıkar
yokuşu inip sağa dönüp 
ilkokulların duvarındaki yolu takip eder
yol bitiminde yine sağa döner 
ve o zamanlar üstü kapatılmamış derenin üstündeki 
derme çatma köprüden temkinlice geçer
kireççi ilhan amca'nın dükkanının az ilerisinden sağa dönünce
şıp diye berber ömer amca'ya giderdim...
çok net hatırlıyorum o hallerimi...


yıllardır her vesileyle yazdığım gibi
ülke; sağ sol şu bu diye birbirine girerken
hızla 12 eylül 1980 darbesine ! giderken 
her gün onlarca insan ölürken 

SUSURLUK'umuz 
bir huzur adasıydı 
biz çocuklar için , 
1970'lerde, 
ne mutlu ki...

bir tehdit, bir  taciz, şu bu da hiç yaşamadık
ne ben, ne de yaşıtlarım,  o yıllarda...

o yıllarda çocuklar herkesindi...
herkes sahiplenirdi o çocukları...
çocuğuna bir simit alan 
yanında kim varsa, o çocuklara da alırdı.
ve herkes bugünkünden kat kat dar gelirliydi !
ama yine herkes hakikaten gani gönüllüydü...
bunu defalarca yaşadım ben ne mutlu ki...


işte o yaşlarımda 
yine bir gün  gittim 
berber ömer amca'ya ...


bir cumartesi günüydü...
kalabalıktı içerisi...
sıramı bekledim ama hep acele işi olanlar çıkınca
benim sıra bir türlü ilerlemedi...
arada oyalanayım  diye, 
bir de gazoz çıktı bana tombaladan :)))
benim için, hava şimdi daha da hoştu...


bilenler bilir, 
berber ömer amcanın o yıllarda dükkanı
sohbet & haber ve siyaset merkezi :))) gibiydi..


her yeni gelen bir şeyler anlattıkça , 
mevzular derinleştikçe
benim traş sırası da kaynadı gitti...
ben de artık sıkılır oldum koltukta. 
gazozumu içmiştim...
gazeteleri de okumuştum  
koca adamlar gibi :))


radyoda hafta sonu programı bile bitti bu arada...
ki en az iki saattir hafta sonu programları...
oysa ben traşa gittiğimde program yeni başlamıştı...
oradan anlayın,  geçen neredeyse iki saati...


tam 13 haberleri okunacaktı ki
o anda bambaşka bir şey oldu, 
merakla şaşkınlıkla,  alı al moru mor nefes nefese
babam taşkın hocam giriverdi dükkanın  kapısından...
beni görünce , yüzündeki ifade de gevşedi, rahatladı...
nihayet sıra bana geldi ve  traş olunca çıktık...

oğlum, bir şey olmaz da, 
merak ettim yahu, 
annen de çok meraklandı...
dedi yolda giderken babam.

ben olsam ben de merak ederdim 
en çok da çocuğumun 
dereye düşmesinden korkardım dedim 
ben de babama, yine koca adam gibi...
böyle cinsliklerim hep vardı yani :)))

sonra biraz ilerideki 
harika tatlıları olan 
seyyar arabası da bulunan
tulumbacı amcanın dükkanından tatlı alıp 
evin yolunu tuttuk baba oğul...

2005 yılında postadan çıkan 
SUSURLUK gazetesinde gördüm ki
berber ömer amca  
36 (!) yılın ardından 
babam taşkın hocamı 
müşterilikten emekli etmiş 

ÖMÜR BOYU BEDAVA TRAŞ:))) 
kazanmış taşkın hocam...
yerel gazete de haber yapmış....
aslına bakarsanız 
ne kadar güzel bir ahenk bu, 
bir jest bu...


o dönemde basılı gazeteler çalıştığım kuruma gelirdi.
odamda gülerek okurken haberi 
yine benim gibi yapımcı (prodüktör) olan arkadaşım gördü 
kim bunlar yahu...ne güzel işler bunlar...deyince bana
biri babam, diğeri de neredeyse 40 yıllık berberi dedim ben de.

abi ben bu işi haber yaparım, 
GECENİN İÇİNDEN programında
canlı yayına bağlarım ikisini de dedi...

beni karıştırma da :))  ne yaparsan yap...
bak orada gazetenin numarası var...dedim ben de...

sonra olanlar oldu 
bir gece canlı yayına bağlandı ikisi de...
ben de dinledim...

böyle durumlarda 
o kadar tatlı tatlı heyecanlanırdı ki taşkın hocam
sanki  binlerce öğrencisine 
neredeyse 30 yıl boyunca 
o en bela kimya derslerini 
a'dan z'ye tane tane anlatan taşkın hocam giderdi.
heyecanlı bir çocuk gelirdi böyle anlarda....


-benim mesela kimyam kötüdür, 
çünkü lisede kimya dersini
babam  taşkın hocamdan almadım !!!-


o gençliğin ukalalığında, 
evde de tek bir harf sormadım kimyadan babama,
babam da oğlum gel şunu bir anlatayım demedi...
deseydi de "he he" der geçerdim...
çok ama çok kıl adamdım ben  gençliğimde de 
Allah akıl fikir verdiyse bana 
50'sinden sonra bilemem :)))

bu gençlik huyumu bildiği için, 
çok arıza çıkarmadıysam, 
hiç bir konuda topa sert girip 
otoritesini asla aşındırmazdı taşkın hocam...

bunlar hep büyük hayat dersleri olmuştur bana
nur içinde yatası taşkın hocamdan...

yıllar sonra 40'lı yaşlarımın sonunda
500 kişinin müdürü olduğumda
hep o yaklaşımı aklımda olmuştur babamın...

bilgi yaş tecrübe hayat ve statü olarak yukarıdaysan,
gereksiz topa girip,
otoriteni  asla aşındırma...
ama iş son söze gelirse de. 
o son sözü söyle 
ve MAÇI BİTİR !!!



konuya dönersek; 
işte bu yazının başındaki 
fotoğraflı haberin hikayesi de  böyle...

                                   *******

aradan çoook yıllar geçti...
takvim şubat 2017'yi gösterdiğinde 
uğurladık taşkın hocamı  
dualarla rahmetle sevgiyle...


bütün SUSURLUK  ve talebeleri, 
sel oldu aktı, camiye de, kabristana da, evimize de....

babamdan sonra, sanki üzerimize dağ devrildi....
ben,  bir iki hafta daha kalırken SUSURLUK'TA
güneşli bir şubat günü 
çocukluk arkadaşım hüseyin'le 
Adnan Menderes parkında çay içerken
bir daha gördüm berber ömer amca'yı...

ben onu hemen tanıdım 
ama muhtemelen o beni tanımadı...


bu da normaldi...
gençlik yıllarımdan sonra 
hiç gitmemiştim ona traşa...
aradan 1000 yıl geçmişti...

baktım, yine ufak tefek 
ama dimdik duruyor ömer amca...
merhaba ömer amca dedim...
merhaba dedi ama uzaktan ve donuk.
tanıyamadığını düşündüm...

demedim artık ona 
ben taşkın hocanın oğluyum diye...

çünkü taşkın hoca diye her cümle kurduğumda
iki değirmen taşı arasındaki buğday tanesi gibi
unufak oluyordu kalbim....

 
aradan yine yıllar geçti....
bir gün sevgili fuat saran haber verdi, 
berber ömer abi emekli oldu 
murat sen bu konuyu kesin yazarsın...diye...


yazmam mı yahu :)) dedim...
berber ömer amca, 
babamı müşterilikten emekli etmişti...
para vermezdi babam traşa gittiğinde...
bedava traş hakkı vardı ömürlük :)) 
diye yazdım suat'a...


şunu da ekleyeyim
para vermezdi babam ama
hiç de eli boş gitmezdi...
kolonya havlu şu bu...


zaten bedava traş :))) olayını ilk duyduğumda 
ben de it murat örem halimle :))
hemen takılmıştım babam  taşkın hocama...
yahu baba sende kaç tel saç var...
şov yapmış ömer amca
kolaysa o bedava traş hakkını bana versin :))) diye...


densiz densiz konuşma :)) deyip 
yalandan bir de şaplak vurmuştur  
babam taşkın hocam bana...
o kadarını hatırlamıyorum artık...

ama ölümünden önceki son 10 yılda 
ben de epeyi büyümüştüm:))
babam da, ermiş adam olmuştu
ve biz baba oğul 
her şeyi en sakin 
en keyifli haliyle 
yaşar olmuştuk...


şimdi düşünüyorum da 
ne güzel bir dostluk varmış 
babam taşkın hocamla 
berber ömer amca arasında...

bunlar ne güzel ahenklermiş...

kaldı mı hala bu dostluklar....
kaldı mı bu abilikler bu kardeşlikler...
kaldı mı ???? diye sorsam


kaldıııı diyen 
çıkarsa aranızdan,
ne iyi... 

bana sorarsanız
herkesin elinde 
elma şekerinin 
yalnızca sapı kaldı !!!

                                       ***********

berber ömer amcaya
eşi evlatları ve torunlarıyla
ağız tadıyla yaşayacağı 
daha nice nice 
emeklilik yılları 
diliyorum...


berber ömer amca'ya mutlaka söyleyin
kullandığı mesleki eşyaların bir kısmını sakın  atmasın, 
en az 20 yıldır yazıp söylemekten dilim şişti ama,
bir gün susurluk tarih ve insan müzesi  kurulursa

esas böyle şeylerin de 
belediyelerin en temel görevi olduğu,
bir gün  "beeelkiii" idrak edilirse, 

berber ömer amca'nın da
mutlaka bir köşesi olacak o  müzede...

tıpkı  ibrahim balkan gibi...
tıpkı tahsin bozoğlu gibi...
tıpkı yıllaaar önceki ahmet akın gibi...
tıpkı ayrancı şükrü amca gibi...
tıpkı ömrü uzun olsun fehim dikmen gibi...
ve daha onlarca kıymetli isim gibi...


( murat örem / 14 ağustos 2020 / ankara ) 

                         unutulmuş birer birer / eski dostlar !!!


yazıya dipnot ;  en acar ve doktoralı moktoralı okurlarımdan biri aradı, "abicim yazı güzel de, traş kelimesi traş olarak yazılmaz t(ı)raş olarak yazılır..." dedi. tren kelimesini t(i)ren olarak mı yazıyoruz, elektrik kelimesini elekt(i)rik olarak mı yazıyoruz :)) " dedim ben de...TDK kuralına  göre traş kelimesi t(ı)raş oldu dedi...TDK,  bir çok kelimede 3 yılda bir karar değiştirir. ona kulak verirsek yandık...hayırlısı olsun :))) hadi hayırlı t(ı)raşlar"  dedim ben de...arzu edenler yazıda geçen traş kelimelerini yüksek sesle t(ı)raş olarak okuyabilir :)))) ayrıca TDK kılavuzuna sorsak yukardaki dipnot kelimesini de pat diye "dip not" diye ayırabilir...! sağol kelimesini bile sağ ol...diye ayıranlar bunu da yapar alimallah :))))